9 Mart 2010 Salı

Bir Ses Bir Nefes

Birine sinir olmuşsam birden bire çıkardığı bütün seslerden deli gibi rahatsız olmaya başlıyorum. Saçmalık derecesinde bir duyarlılığa sahip oluyorum birden bire. Hani derler ya kör insanların işitme duyuları çok gelişir diye, birden bire sinirden gözüm dönüyor zaten o bi kesin, üzerine de o tıkırtılar, dişinin çıkardığı ses, yutkunması hatta nefes alış verişi... Havadaki oksijeni sömürüşünü işitebiliyorum sanki artık, o ne demek ya!

Aaah hele ki bir şeyler yiyorsa o kişi (sana sinir olmuşum diyorum yanımda oturmuş bir şeyler yiyorsun bu bile beni delirtmek için yeter de artar bile) sanki ağzında demir var garç gurç haşırt aman Allah'ım neler oluyor?!!!

Bir insana sinir olmuşsam gerçekten ama gerçekten yanımdan kalkıp gitmesini istiyorum. Sen sinir olmuşsun sen git değil mi? Hayır değil! Ama giderken lütfen o terliklerini yere vurmadan düzgün yürü ya. Sanki birden insanın bir ses makinesine dönüşüne tanık oluyor gibi hissediyorum o anlarda. Demin ki o sakin sessiz insana ne oldu ki şimdi?

Bir şeylere duyarlı olmak iyidir aslında. Her ne kadar benimki bu "bir şeylere duyarlı olmak" kategorisine diğerleri şıkkından girebiliyor olsa da tamamen duyarsız, motomot, kendini bile düşünmeden öylesine yaşayan bir insan olmak istemezdim. "Bu dünyaya ben neden geldim , doğmayı ben mi istedim, ben bu hayatı hak edecek ne yaptım" derken liste uzar gider ve bir bakarız böylesi kötü bir hayatı hak etmeyen bizlerin elinden alınıyor gidiyor o hayat. Kısacık ya 3 satırlık, nasılda büyük bir hata bu duyarsızlığımız.

Kendini doğayı korumaya adayıp nehirlere atık döken o fabrikaya dikkat çekmek için kendini fabrika kapısına kelepçeleyecek kadar büyük bir tutkuya sahip olmak isterdim. Bu duyarlılığın hırsın tutkunun kelimeleri dudağa dökülebilecek gibi değil sanki insan tadını alıp yutkunabilecek gibi...

Çağımızın hastalığı depresyon, çağımızın hastalığı yalnızlık, çağımızın hastalığı internet bağımlılığı... Farklı gazetelerin 3-4 günde bir yayınladığı başlıklar... Tüm bunların temeli bence duyarsızlıktan geliyor. Yitiriyoruz bir yerde inançlarımızı, isteklerimizi. Heyecanla başlıyoruz bir şeylere ve sonra ne oluyor ne bitiyor hiç bilmeden her şeyden vazgeçiyoruz sanki birden bire. Bu yüzden bazen sosyal içerikli olmasa dahi bir şekilde hayatımda bir şey için "duyarlılık" kelimesini kullanabilmeyi seviyorum. Sinirli hallerimi de seviyorum sanırım sırf bu yüzden. Fazladan hırslı, inatçı ve fazlasıyla heyecanlı oluyorum.

Yeşili severim ama kendimi bir ağaca kelepçelemem, hayatı severim ama sırf onu alabildiğine yaşayabilmek için sırtıma bir çanta atıp dünyaya dolaşmaya çıkmam, ailemi severim ama onların dizlerinin dibinde oturamam. Öyle ki orta bir noktada bir şekilde bir yerlerde buluşmam lazım kendi kendimle. 21. yüzyılın 10.yılında elbette ki ben de 60'ların 80'lerin insanından o derece farklıyım ki bazen kırılan tırnağıma ülke ekonomisinden daha duyarlı olduğumu fark ediyorum.

Duygularıma yer açsam, düşünmek zorunda bırakıldıklarımdan kurtulabilsem sırf işitmem belki bazen görebilirim de. Bakalım kısmet, hayat kısacık ama çok değişken. Yarınımın ne olacağını kim bilebilir ki? =))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder